OCAK KÖYÜ’NÜN COĞRAFİ KONUMU VE SOSYAL YAPISI

Ocak Köyü Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı tarihi ve turistik bir köydür.

Ocak köyü, Kuzey-Batı yönünde "Ergenot" adı ile bilinen yaylaların, Doğu’ya doğru uzanan tepeleri üstündeki bir etekte kurulmuştur. Bu tepelerin deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 1500 metreyi bulur. Doğu ve güney yönleri açıktır. Köy evleri, uzayan dağ eteklerini siper yaparak Batı yönünde sıralanmıştır. Genellikle ön bölümleri Doğu-Güney kesiminde uzanan Dutluca düzlüğüne bakar. Çok geniş bir görüş açısına sahip berrah manzarası, bakmakla doyulamayacak kadar canlı ve nefistir.

Köye ulaşım, yaklaşık Elazığ-Malatya-Sivas-Erzincan illerinin birleştiği noktadır. Arapgir ve Kemaliye yolu üzerinde Dutluca yol ayrımından 3 km. kuzeyde, ilçe merkezi Kemaliye'ye 40, komşu ilçe Arapkir'e 23 kilometre uzaktaki kış aylarında bile açık olan, karayoluyla sağlanır. Daha önceki yıllarda Arapgir ilçesiyle, Malatya iline bağlı bulunan köy, yaklaşık ellibeş yıldan bu yana, Kemaliye ve Erzincan sınırları içinde yönetiliyor. Osmanlı döneminde Sivas Sancağına, daha sonra Diyar-ı Bekr (Diyarbakır), bir süre de Harput (Elazığ) ili sınırları içinde kaldığı, eldeki belgelerden anlaşılıyor.

Doğu Anadolu'nun iklim şekilleri, Ocak Köyü'nde de, ağırlığını gösterir. Bazı yıllar kışlar çok çetin geçer. Isının devamlı sıfırın altında bulunduğu ve metrelerce kar yağdığı olur. İlkbahar da bölge, beyazla yeşilin kucaklaştığı renkler cenneti gibidir. Köyün çoğunlukla Doğu ve güney yönlerinde bulunan arazisi, baharın en güzel görünümleriyle süslenirken, Kuzey-Doğu da dumanlı başları göklere uzanan Munzur dağları hala kar yığınlarıyla örtülüdür. Bu mevsimde, çevrenin en yüksek yerinde kurulu Ocak Köyü'nden, aşağılara doğru şöyle bir bakış, adeta insanı büyüler. Bu panorama, nisan başından mayıs sonlarına kadar sürer.

Yaz mevsiminde çevre insanı, kış günlerinin hazırlığı içindedir. Harman, bağ bozumu derken, ekim sonlarına doğru havaların soğuduğu, bazı yıllar da kasımdan itibaren ilk karın yağdığı görülür.

Kurucusu Hıdır Abdal Sultan'ın, 13. yüzyıl ortalarına doğru yurt tuttuğu bugünkü köy, ekonomik yönden geri kalmış kırsal bölgede bulunuyor. Ancak o tarihlerdeki arazisinin daha verimli ve geniş olduğu söylenir. Bu bilgilere, o tarihte yaşayan çevre insanının, geçimini sağlayan topraklara üstün emek ve hizmet verdiği için, daha çok ürün aldığı ilave edilir.

Hıdır Abdal, yurt edindiği bu topraklara boşuna gelmemiş... Köyün önünde uzayıp giden geniş ova o yıllarda, Ocak köyüne ait bulunuyormuş. Aşutka köyü (Dutluca) henüz kurulmamış... Bir taraftan Kelkü Dağı eteklerine, diğer taraftan Tarhanik Çayı'na kadar uzanan ve Doğu-Güney yönünde Hinge Köyü'nün Dutluca'ya bakan eteklerine kadar devam eden geniş arazi parçası, Ocak Köyü'nü kendisine yurt edinen insanların geçimini sağlarmış diye söylenir.

Ocak köylülerine ait bağlar ve tarlaların günümüzde bile, Dutluca topraklarıyla ayrılamayacak kadar iç içe bulunması, ayrıca Kelkü Dağı'nın da, Ocak Köyü arazisi olarak kalması, atalarımızın dile getirdikleri bu söylentilerin kanıtıdır.

Yüzyıllar boyu değişen yaşam koşulları, bu çevrede de etkisini sürdürmüş... Ocak Köyü'nün komşuları bulunan Aşutka (Dutluca), Hinge (Boylu), Tarhanik (Efeler) ve Kızılçukur köyleri, birer yerleşim birimi haline gelince, köye uzak araziden bir çoğu, yeni sahiplerine ya bedeli karşılığı ya da uzaklığı nedeniyle, bedelsiz olarak terkedilmiş... Öte yandan, ilk tapu kayıtlarının yapılmaya başladığı 1830 tarihinden itibaren, ekip biçtiği toprağı, elinde bulunduran o mülkün sahibi sayıldığından, köye uzakta olan topraklardan çoğunun, bu uygulama uyarınca yeni sahiplerine geçmesi  de, köy arazisinin parçalanmasının bir başka nedeni olmuş.

Bunun yanı sıra, eski sakinler köye uzak arazilerini de zamanın akışı içinde ellerinden çıkarmayı uygun bulmuşlar... Köye uzaklığı yerine göre bir, iki saat olan tarlaların sürülmesi, alınacak ürünün dik yokuşlara tırmanan hayvanlar sırtında getirilmesi, gerçekten yorucu ve yıpratıcı çalışmaları gerektiren işler... Bu kıraç topraklarda yaşamını sürdürenler, cefakar ve çalışkanlığın örnek insanlarıdır. Bu küçük köyde yaşayanların didinme ve çırpınmaları, karların  henüz erimeye yüz tuttuğu baharın ilk günlerinden, kışın başladığı günlere kadar sürer.

Sabahın alacakaranlığında, tarlasının yolunu tutan ve güneş çekilinceye kadar durmadan çalışan bu insanlar, bazı yıllar emeklerinin karşılığını bile vermeyen bu topraklan, kendilerinin en sadık dostu olarak görmüşler... Bu toprakların ecdat mirası olduğunu, maddi yönden verimsiz olsa bile, manevi yönden üstünlük taşıdığını düşünmüşler... Günümüzde yaşayan onların torunları da, aynı görüş ve düşünceyi paylaşıyorlar.

Köyün yüksek bir tepede bulunuşu nedeniyle, yıllar boyu yağan yağmur ve kar suları, verimli toprak zerreciklerini Dutluca ovasına sürüklemiş... Arkada taş yığınları kalmış, toprak ana her geçen gün biraz daha kısırlaşmış, beşeri emek, verimin artmasında etkili olamamış... Çoğu yıllar toprak ana, kendisine serpilen tohumu bile sahibine geri veremeyecek kadar fakirleşmiş...

Yıllarca çekilen büyük emeklerin birer ürünü olan üzüm bağları da, günümüzde kendi haline terk edilmiş...  Şimdilerde bağlardan alınan üzümler, bir evin ihtiyacını bile karşılayamayacak kadar azdır. Köyden kente süre gelen devamlı göçler, bağcılık ve bademcilik faaliyetlerinin de sönmesine yol açmış...

Çok eski yıllarda, köyün doğusundaki meşeliklerle kaplı Kelkü Dağı ile batıda bulunan Ergenot ve Keklicek yaylalarında hayvancılık yapılması o dönem insanlarının başlıca uğraşı dalıymış... Toprağa dayalı öteki üretim dalları gibi, hayvan yetiştirilmesi işleri de, tamamen ortadan silinmiş... Bir zamanlar istenildiği kadar bulunan, "Nede olsa ayran kuvveti var" deyimi ile sembolleşen, yaylaların gözde içkisi ayranın bile, özlemi çekilir hale gelmiş...

Tarladaki altın başaklar, çevrenin çilekeş taşıyıcıları at, katır ve merkepler sırtında köy harmanlarına taşınır, öbek öbek yükselen buğday yığınları, saplarından ayrılırdı. Alınlarda düğümlenen ter tanelerinde, bu özlü çalışmaların elbetteki büyük payı vardı. Köy halkının kış günlerine dönük bu didinmeleri sürerken, ailenin çalışabilecek zindelikte olan erkekleri de, ana, baba ve çocuklarına veda ederek ekmek parası uğrunda gurbet olarak bilinen İstanbul'un yolunu tutardı. Çoğunlukla gurbet yolculuğu da, köydeki işlerin biraz olsun hafiflediği sonbahar günlerine rastlardı.

Yağmurlu bir günde ayrılık başlar.

Bu yılda bitmeden köydeki işler.

Gözler nemlenmiştir, eğiktir başlar,

Açılır gurbete yolu Ocağın.

Gurbet deyimi, özlem ve üzüntüyü, gönüllerde duyulan burukluk ve ezikliği dile getirir. Çevrenin kıraç, verimsiz toprakları, üzerinde yaşayan insanlara beklediklerini vermediğinden, onların ata ocaklarını bırakarak ekmeklerini başka yerlerde aramalarına neden oluyordu.

Kim gelirdi bu cihane, emr-i ferman olmasa

Kim vatanın terk eder, takdiri Yezdan olmasa

Çevre de, dünyaya gözlerini açan her yavrunun alın çizgisi, er geç gurbet yolcuları arasına katılacağının şaşmaz bir işaretiydi, denebilir ki, çevre insanları gibi Ocaklıların da atın çizgileri, gurbet damgası ile mühürlenmişti. Nasibini er geç bu sihirli sevgiliden alacaktı. Nitekim yılların uygulaması hep böyleydi. Kollarını çevrenin insanına açan gurbet, bunları kendisine çeke çeke bitirememişti. Deyim yerinde ise, bu çevre; insan üreten bir makine, gurbet ise bu üretimin doymaz bir müşterisi gibiydi.

İkinci Dünya Savaşı'nın sona erdiği 1945 yılından sonra, değişen ekonomik koşullar yüzünden, köyden kente akan göçler, toplu halde yoğunlaştı. Erkeklerin, ailelerinden uzakta, yıllarca ayrı alması geleneği ortadan kalkmış ve böylece aile parçalanması da önlenmişti.

Ocak Köyü insanları da, çevre köylerin insanları gibi, yeni yurtları sayılan gurbetin insanları oluvermişti. Feleğin çarhı artık ters dönmeye başlamıştı. Birbirini kovalayan yıllar boyunca göçler sürüp gitti. Yaz aylarında insan trafiği yüz güldürücü bir düzeyde bulunan köyde, kış boyunca ancak beş altı evin bacası tüter oldu. İstanbul'da bulunan Ocak köylülerinin insan sayısı 1988 yılında 700 kişiyi aşarken, aynı yılın kış aylarında köyde yaşayanların sayısı ise, 25 kişiyi bulmuyordu.

1990 Nüfus sayımı sonuçlarına göre köyde 37 hane ve 106 insan olduğu saptanmıştı. Uzaklıkları yaklaşık bir saat süren, Yukarı yuvacık "Yukarı kindir'' ile Aşağı yuvacık "Aşağı kindir" köyleri de Ocak köyü muhtarlığına bağlıdır.

            YUKARI YUVACIK'da 1990 sayımlarına göre 5 hane ve 20 kişi vardır. Genç kuşakların çoğu gurbettedir. Etrafı dağlarla çevrili, basık bir düzlükte kuruludur. Hayvancılık ve küçük tarım işleri, yaşayanların önemli geçim kaynağıdır. "Karşıbağ" adıyla bilinen ve kutsal sayılan bir subaşı, çevre köylülerce ziyaret edilir. Yukarı yuvacık'ın ilgi çeken başkaca bir yönü yoktur. Köy, motorlu taşıtların gidebileceği toprak bir yolla, Kemaliye-Arapkir asfaltına bağlıdır.

            AŞAĞI YUVACIK, Karasu Irmağı'nın hemen kenarında kuruludur. 1990 sayımında 8 hane, 24 insan tespit edilmiştir. Yaklaşık yüzelli yıl önce yaşadığı söylenen "Derviş Ahmed" isminde bir gönüleri'nin türbesi ile aynı ismin yaptırdığı bir cami, köyün geçmiş kültür değerleri olarak kabul edilir. Yakın köylülerin ziyaret  ettiği türbeye adak kurbanları kesilir. Köy, son yıllarda bir yol ile ana yola bağlanmış olup yapılan modern binalarıyla da gelişme göstermiştir.

Her iki köyün de, gelenek, görenek, inanç ve geçmiş kültürleri Ocak Köyü ile eşdeğerdir. Şu hususu da sevinerek belirtelim. Ocaklılar, gurbetin kendine özgü o çekiciliğine kapılarak hiçbir zaman ata yadigarı köylerinden kopmadılar, onu unutmadılar. Ekonomik yönden geri kalmışlığına rağmen Ocak Köyü, temiz havası, gözleri dolduran eşsiz manzarası, saf ve soğuk pınarlarıyla, her yaz boyunca büyük kentlerden gelen Ocaklıların günlerce dinlenip kaldıkları ecdat ocağı olarak bilinir. Köyde kaldıkları süre içinde evler onarılır, köyün önemli görülen ortak işleri, el ele ve gönül birliği içinde çözüme bağlanır. Ve sonra..., yine gurbetin yolu tutulur. Aşık ne güzel söylemiş :

Hubbül vatan, minel iman demişler,

Onun için gönül vatan arzular.

 

Kaynak : Yazı Mehmet ŞİMŞEK; Hıdır Abdal Sultan Ocağı İstanbul 1991

                Site fotoğrafları (Hasan oğlu) Mustafa GÜLER ve anonim