Atalarımızdan, kuşaktan kuşağa aktarılarak, günümüze kadar gelen bilgileri tamamlayan (Türbe Kitabe Taşı) ile, (Secere veya öteki adıyla Silsile-name), Hıdır Abdal'ın Sülale-i Pak'a (Hz. Muhammed soyuna) ulaştığını kanıtlayan iki temel belgedir.
Her iki belge de, Osmanlıca sözcüklerden oluştuğundan bu bilgileri günümüz Türkçesine uyarlayarak, daha açık bir dille anlatmaya çalışalım.
Türbe Kitabe taşı: Arap harfleriyle, çok net olarak yazılmış olan kitabe, (Anıttaş) türbe duvarının Kuzey yönünde, yüksek bir yerde bulunuyor. Çevrenin çetin iklim koşullarından etkilenmeden, tazeliğini koruyan bu değerli ecdad kimliğinde, yüzyılların ötesinden, günümüze şu bilgiler ulaşmıştır.
“Lailahe illallah Muhammedun
Resulullah, Sülale-i Pak
Karaca Ahmed evlatlarından
Es-Seyyid Hıdır Abdal. "
Sene 675
Kitabenin baş tarafında yer alan (Kelime-i Tevhid), Allah’tan başka ibadet edilecek Allah bulunmadığını ve Hz. Muhammed'in, tüm insanlık alemine gönderilmiş bir Peygamber olduğu dile getirmektedir.
Metin de geçen "Sülale-i Pak" ibaresi ise, "Temiz soydan gelen” anlamındadır. Hıdır Abdal'ın, Temiz soydan gelen Karaca Ahmed evlatlarından olduğunu ortaya koyar. Sülale-i Pak deyimi, özellikle soy zincirleri Hz. Muhammed'e ulaşanlar için kullanır. Öte yandan yine, temiz soy anlamına gelen başka bir deyim de, "Süla-i Tahire" deyimidir.
Yine kitabede geçen ve kökeni Arapça olan "Seyyid" sözcüğü Hz. Muhammed soyuna uzananları belirlemek üzere yazışma ve konuşma dilimizde kullanıla gelmiş bir sözcüktür. Birden çok kimsenin Peygamber soyuna uzadığını belirlemek için kullanılan sadad sözcüğü ise, "Seyid" sözcüğünün çoğuludur.
Kitabenin son satırında yazılı hicri 675 tarihi de, Miladi 1261 yılına rastlıyor.
Secere veya Silsile-name: Hıdır Abdal'ın soy kütüğünü belirleyen temel belgelerden ikincisi ise, Secere veya silsilename'dir.
Tarihi kaynaklar, Hz. Peygamber soyundan gelenlerin saptanarak, ilgililerine onaylı bir belgenin verilmesi sisteminin, Büyük Selçuk Devleti döneminde başladığını ve bu uygulamanın Osmanlılar döneminde de sürdüğünü yazar.
Bu belgeler, hükümet adına İslami bilgilerle donatılmış olan "Nakibül-Eşraf” denen bir kurul tarafından düzenlenerek verilmiş… Adı geçen kurul da, soy zinciri Hz. Peygamber'e uzananları saptayan, kayıtlarını tutan, ve onlara ait resmi işleri hükümet adına yapan, birden çok kişilerden oluşmuş... Bu kişiler de, her eyalette olmak üzere, Şeyhülislamlık ve seyyidler arasından atanmış.
Osmanlıların egemen bulunduğu dönemlerde, Hıdır Abdal'ın soy zinciri belgeleyen muhtelif tarihli bir çok Secerenin verildiği söylenir. Ne yazık ki, bunlardan ancak bir adedi koruna bilmiş ve günümüze ulaşabilmiş... Diğerleri ise, başka tarihi değeri içeren belgeler gibi, zamanın akışı içinde zayi olup gitmiş...
O dönemlerin yazışma dili uyarınca, çoğunluğu Osmanlıca sözcüklerden oluşan eldeki tarihsel secere, Hıdır Abdal Sultan'ın temiz soyunu tam bir açıklıkla belirtmiş olması açısından, çok değerli bir belge niteliğindedir. Yüz yıllar boyu bir çok el değiştirdikten sonra, en son rahmetli Muharrem Erkul'da bulunan bu kıymetli belgeyi, ilk defa gün ışığına çıkarıp, Hıdır Abdal Türbesi'ni ziyarete gelenlerin bilgilerine sunan kişi, Köy Kalkındırma Derneği’nin ilk Başkanı Abbas Erturan oldu. Arapça aslından Türkçeye çevirtti, ayrıca bu çeviriyi notere onaylattı. Bunun yanı sıra, köy tüzel kişiliğinin mülkiyetinde bulunan mer'a ve arazinin, komşu köylerle olan sınırlarını belirleyen eski tarihli senetlere de aynı işlemi yaptıran Abbas Erturan’ı, bu yerinde isabetli hizmetleri nedeniyle saygıyla anıyoruz.
Selçuklu ve Osmanlı döneminde, Peygamber soyundan gelenlerin, "Yeşil sarık, sarabilecekleri" prensibi kabul edildiğinden, Hıdır Abdal'a ait sarığın belirlenmesi için düzenlenen sözünü ettiğimiz Secerenin de, bu amaca matuf olarak verildiği bir gerçek.
Bilindiği gibi sarık, eskilerin başlarına sardıkları beyaz veya yeşil ince tülbente verilen addır. Genellikle din adamlarıyla, imamların başlarına beyaz renkli sarık sarmaları gelenek halindedir. Öte yandan, soyu Oniki İmam'a uzanan yüce kişiler ise, başlarında rengini Hz. Muhammed'in kutsal sancağından alan yeşil rengi taşımışlardır. Yeşil onların başlarında Ehl-i BEYT zincirinin halkaları olduklarının işareti olmuş.
Tasavvuf ehli, başa sarılan sarıkların ifade ettikleri anlamı da dile getirmişler... Yeşil'in (Kemale) olgunluğa, beyaz'ın (Cemale) güzelliğe, siyahın'da (Celale) ululuğa işaret olduğunda birleşmişler.
Seceresinde açıkça belirtildiği üzere, Hıdır Abdal Sultan ömrü boyunca başında yeşil sarık taşımış. Onun soyundan gelenler, "Ocak-Zade" olarak tanımlanır. Ocakzadeler de, atalarından devraldıkları yeşil sarma geleneğini yüzyıllar boyu sürdürmüşler ve bu manevi mirası başlarında taşımanın şerefine ermişler... Köyün güngörmüş, ileri yaşlıları, yeşil sarıklı "Ocakzadeler"in Arapkir'e gidiş ve dönüşlerinde şehir esnafının, onları ilgi ve saygı ile karşıladıklarını, o dönemlerin ilginç anıları olarak zevkle anlatırlardı. Ocak-Zadelerin, başlarına yeşil sarık sarma geleneği de, zamanın akışı içinde etkinliğini yitirmiş... Cumhuriyet döneminden sonra ise tamamen tarihe mal olmuş. Ancak Hıdır Abdal Sultan'ın sandukasının başucunda sarılı o nurlu ışık, Ehl-i Beyt'in kutsal bir simgesi olarak bugün de saygınlığını koruyor. ·
Secerenin tam metni: İstanbul 6. Noterliği'nin 18 Ağustos 1951 tarih ve 20365 sayısı ile onaylanan ve halen bir çerçeve içinde Hıdır Abdal Türbesi'nde korunan Osmanlıca'dan Türkçeye çevrilmiş olan Secere'nin tam metnini aşağıya alıyoruz.
"Soygunun intihabı sabit olup, hüsn-ü rıza ve kabulü haiz bulunan HIDIR'a ait sarığın bilinmesi için şayan-ı itimad ve kabul edilmiş bir surette gösterilen afallahü anha olan eşref-i memalik-i mahruse-i Osmaniye'nin nakibi el-fakir Şeyh Mehmed b. Seyyid Mahmud-el Hüseyin.
Geniş nüfusa malik, azametli mevkilere sahip olan, mahlukatın kıymetlendirdiği vecih üzere, Habibullah'ın zürriyetini her nimetin fevkinde kıymetlendiren Cenab-ı Hakk-ı Mevla'ya bin hamd-ü senalar olsun. İş bu zürriyetin şerefli neseplerinden kalan cemaatin seyyidleri makam ve mevkiinde bulundurdu ve iş bu seyyidlik mevkileri hayatta kalanların yaşadıkları müddetçe başlarında yüksek bir durumda bulundurmaya, güvenebilenlerin liderleri efdal-ül-mahlukat, nesebi, senin sevdiğin olan Fahr-i Alem Efendimiz sallallahü Teala aleyhi ve ala alihi itretihi ve ashabihi ve aşiretihi ve sellem, her an ve zaman kaldıkça bundan böyle, şüphe ve tereddüdün arttığı bir anda, hakikat-ı halin güpe-gündüz nur-u sabahı gibi tecelli ettiğinde, sıdk-u İhlas-ı hakikatten tebellür eden:
Es-seyyid Yahya Efendi b. Seyyid Mustafa-el Kaadi ve Seyyid Hüseyin b. Seyyid Hayran ve eş-Şerif Ömer b. Hüseyin ve eş-Şerif Ali b. Mehmed ve Şerif Davut b. Mehmed ve eş-Şerif Mehmed b. Yusuf ve Durmuş b. Mehmed ve Mehmed b. İbrahim ve İbrahim İsa ve İsa b.Hüseyin b. Mehmed ve es-Seyyid Mahmud b. sulb-is Seyyid Ahmed b. Seyyid Mehmed b. Seyyid Mansur b. Seyyid Mehmed o. Seyyid Yusuf Kanbar Abdal es-Seyyid Ahmed b. Otman b. Seyyid Unsur b. amma ebiyh es-Seyyid Ali b. Seyyid Cafer b. es-Seyyid Balıb. es-Seyyid PehlüI b. es-Seyyid Habib b. es-Seyyid HIDIR ABDAL b. es-Seyyid AHMED KARACA
………………………………………………
Aslı sabit ve füruu semaya kadar yükselen canlı bir ağaca benzeyen yeşil bir bayrağı taşıyan ve bundan başka Arapkir Kazasında şeref-mukim-i siyaded es-Seyyid HIDIR'ın imam Zeyn-el-Abidir evlatlarından olduğunu ispat eden cihet, merhum Şerif-un-Nakib-i esbakın sicill-i detterlerinde kayd-ü tastir edilmiş olmasıdır. Esvab-ı saadetle giyinmiş olan esyadın dimdik olarak asl-u faslından nur sıçrayanların şehadetiyle kaaim olan ve secerelerinin gölgesi altında barınmış nurun ala nur ile başlayan ve imtiyazlı secerelerinin mucidi ve iradeleriyle meydana zuhur etmiş tarzda Eimme-i Zekiyye'ye yakışacak bir hürmetle ve sır işaretlerini taşıyan müşarünileyhin tazimi vacib-ül-eda, mualla makamının tenvıri için Şarken ve Garben uzaktan ve yakından vürud eden Nakib ve Necip olanların Seyyidi bulunandan Şeref-varid olan vasiyeti nakleden nakillere göre:
(Kul la es'elüküm aleyhi ecra, ille’ı-mevddete fi'ı Kurba) buyurulmuştur. Yani: (Akrabalar arasındaki meveddet ecrini sizden soracağımı söyleyiniz)
…………………………………………… tarihinde tanzim edilmiştir.
.........………………………………………..
Es-Seyyid Mehmet m. Es-Seyyid Hüseyin
Es-Seyyid Hasan b. Es-Seyyid Cafer
Es-Seyyid Halil b. Es-Seyyid Hasan
Es-Seyyid Abdülbaki b. Eş-Şerif İbrahim
ve diğer hazır olanlar.
Secere-i Nebeviyye aslında ve Al'i vaslına mensup hüve'i fakir Şeyh Mehmed en-Nakib ala eşref-il memalik Allah'ına olan Gani ve Allah'a alt olanı için af dileyen.
Yazan Gani Mevdud olanın fakırı Seyyid Mehmed b. es-Seyyid Mahmud-el-Hüseyini cedlerine mesup Eşref-i Memalikin Nakibi Allah’ına ait olan Gani ve Allah’a ait olan Rabb-ül-Beriyye'ye olanı af dileyen ve her emirlerini hamid olan gözleri içinde ademdir.
Seyyideyn-es Sadatın hüccetidir. İtina ile mallup olanı yazan Gani olana fakir bulunan es-Seyyid Mehmet b.es-Seyyid Mehmed-el Hüseyin Memalıkı Mahruse nakıb-ı eşrafından Ganiyullah….
Not: Bu tercümenin İstanbul-Fatih itfaiye karşısında 34 No.lu hanede mukim bay Ocaklı Abbas Erturan tarafından ibraz edilip bir örneği dairede alıkonduktan sonra getirene geri verilen Arapça belgeye mutabık olduğunu tasdik ederim."
Secerenin günümüz Türkçesiyle tanımlanması: Secere, atalardan gelerek babadan oğula kadar sıra ile düzenlenen soykütüğü'dür. "secer" Arapçada ağaç veya kütük anlamındadır. "serecere" de bu kökten gelir.
Arapçadan Türkçeye çevrilen Hıdır Abdal seceresinde, bazı sözcüklerin okunamayacak kadar bozulmuş olması nedeniyle, çevirinin asıl metni etkilemeyecek ufak bazı hataları içerikli olarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Öte yandan görüşümüze göre, herhalde anlamın bozulmaması düşünülmüş olmalı ki, belirli bir takım sözcükler de, aynen tercüme edilen metne geçmiştir.
Bu itibarla, secerenin Türkçe metninde yer alan Osmanlıca sözcükleri kapsayacak şekilde, günümüz Türkçesiyle anlaşılır biçimde açıklamayı faydalı görmekteyiz. Arapça aslında Türkçeye çevirisi yapılan secere, içerdiği bilgiler itibarıyla bir kaç bölümden oluşuyor.
Başlık bölümünde, soyunun seçilmiş olması açıkça belli olan HIDIR'a ait sarık'ın saptanması için ötedenberi güvenilir Afallahü anha (Allah onu bağışlasın) eşrefi memalik-i mahruse-i Osmaniye (Şerefli Osmanlı ülkesi) nakiplerinden (kabile başkanlarından) el-fakir (birinci kişi) Peygamber soyundan Mehmed oğlu Şeyh Mahmud Hüseyin'in görevlendirildiği belirtilmiştir.
Secerinin ikinci bölümü, Hz. Muhammed ve onun soyundan gelenleri dile getiren övgülerle süslenmiştir. Bu övgüler demetinin Türkçe anlamını da özetleyelim. Geniş nüfusa ve yüce aşamalara sahip olan, yaratılmışların en değerlisi Habibullah (Allah'ın sevgilisi) Hz. Muhammed'in soyunu tüm nimetlerden üstün tutan Cenab-ı hakk-ı Mevlaya (Yüce Allah'a) binlerce şükürler olsun. Bu soyun onurlu atalarından kalan emaneti toplumun aşamasında bulundurdu. Bu efendilerin hayatta kalanlarını yaşamları boyunca yüceltti. Güvenebilenlerin başkanı efdalül mahlukat (Yaratılmışların en üstünü) Fahr-ı Alem Efendimiz sallallahü Teala aleyhive ala alihi itretihi ve ashabihi ve aşiretihi ve sellem (Allah Onun soyunu, gölgesindekileri, arkadaşlarını ve boy'unu, esenlikler içinde bulundursun)
Secerenin, Hıdır Abdal'ın soyacağına ayrılmış bulunan üçüncü bölümü, kuşku ve güvensizliğin arttığı bir zamanda, gerçek durumu gündüzün nurlu sabahı gibi yansıttığını ve sayılan isimlere sıdk-u ihlas ile (İçten gelen) doğrulukla bağlanılması öğütlenmiştir. Billur gibi anlaşıp bilinen bu isimler, Seyyid Yahya Efendi'den başlayıp, yukarıdan aşağıya doğru sayılarak HIDIR ABDAL'ın babası AHMED KARACA'ya kadar uzamaktadır.
Secere de yer alan isimleri sıralayalım.
Es-Seyyid Yahya Efendi, onun babası Seyyid Hayran el Kadi, onun babası Seyyid Hüseyin, onun babası Seyyid Hayran onun babası Eş-Şerif Ömer, onun babası Hüseyin, onun babası Eş-Şerif Ali, onun babası Mehmed, onun babası Eş-Şerif Davud, onun babası Mehmed, onun babası Eş-Şerif Mehmed, onun babası İbrahim, onun babası İsa, onun babası Hüseyin, onun babası, Mehmed, onun babası Es-Seyyid Mahmud, onun babası Seyyid Ahmed onun babası Seyyid Mehmed, onun babası Seyyid Mansur, onun babası Seyyid Mehmed, onun babası Seyyid Yusuf, onun babası Kamber Abdal, onun babası Seyyid Ahmet, onun babası Seyyid Otman, onun babası Seyyid Unsur, onun babası Amma Ebih Es-Seyyid Ali, onun babası Seyyid Cafer, onun babası Es-Seyyid Bali, onun babası Es-Seyyid Behlül, onun babası Seyyid Habib, onun babası HIDIR ABDAL, onun babası AHMED KARACA.
Buna göre, Hıdır Abdal'ın kendisinden sonraki soyu, Secere de ismi geçen Seyyid Habib'den süre gelmiştir.
Secerenin bundan sonraki bölümünde, "Hıdır Abdal'ın dalı ve kolunun göklere kadar yükselen ulu bir ağaca benzediği, yeşil sarık sarma yetkisine sahip bulunduğu, Arapkir Kazasında oturduğu, şeref-mukım-i siyaded (Peygamber soyundan) ve imam Zeyn-el Abidin evlatlarından olduğu anlatılmakta..., bunu kanıtlayan temel belgenin de, merhum (Allah rahmetiyle müjdelemiş) Peygamber soyundan gelenlerin yazıldığı bundan evvelki kurulun tuttuğu sicil defterlerinde kayıtlı ve tasdikli olmasıdır” bu denilmektedir.
Daha sonraki satırlarda, mutluluk elbiseleri giyinmiş olan esyadın (Seyyidlerin) doğru olan şahadetleri de göz önüne alınarak, kaaim otan (Allah'ın şeriatını ayakta tutan) nurun ala nur (daha şerefli) şecerlerinde görüldüğü üzere, Eimime-i Zekiyye'ye (Temiz imamlara, daha açık deyişle Oniki imamlara) yakışan saygı ve sevgi ile, müşarünileyhin (adı geçenin) de, tazimi vacib-ül eda (saygı ve hürmetle ağırlanmasının) gereğine işaret edilmiştir.
Ehl-i Beyt'e olan sevgi ve saygının önemini belirlemek amacıyla, Kur'an-ı Kerim'in Şura Süresi, 23. Ayeti'nden bir bölümünün Secerede ayrıca yer aldığını görmekteyiz. Derecesi mualla (yüksek) bu makamın, tam olarak aydınlığa kavuşabilmesi için, Doğudan ve Batıdan, uzaktan ve yakından uzayan bütün soylu ecdad ulularının şeref-varid (akla gelen) ve işittiğini nakleden vasiyetlerine göre ifadeleri dile getirildikten sonra,
Kul la es' elükum aleyhi ecren illel
Meveddete fi'I kurba
(Akrabalar arasındaki meveddet ecrini sizden soracağımı söyleyiniz) ayeti okunuyor.
Secerenin düzenleme tarihinin, okunmadığı için çeviride boş bırakıldığı sanılmaktadır. Daha sonraki satırlarda, bu belgenin düzenlenmesi sırasında tanık bulunan isimler sayılmış, ayrıca isim gösterilmeyen diğer hazır olanlarında, olaya tanık oldukları yazılmıştır.
Bunu izleyen paragraf da, Secere-i Nebeviyye (Peygamber soyuna uzanan) bu belgenin, ala eşref-il memalik (şerefli Osmanlı ülkesi) nakiplerinden hüv'el fakir (söz edilen kişi) aslında ve kesin olduğuna Şeyh Mehmed, Yüce ve gani olan Tanrı'dan af diler, sözleri yer alıyor.
Sonra devam ederek, secerenin Seyyid Mahmud Hüseyin'in oğlu Seyyid Mehmed tarafından yazıldığını, kendisinin Osmanlı ülkesi nakiplerinden olduğunu, belgenin hamid (övülmeye değer) tanıkların gözleri önünde Rabb-ül Beriyye'ye (her şeyi gören Allah'a) sığınılarak kaleme, alındığı anlatılıyor.
Secerenin son bölümü de bu belgenin, Seyyideyn-es Sadatın hücceti (Hz. Peygamber soyuna uzananları saptayan ilam) olduğuna işaret ediyor. Gerekenleri özenle yazanın da, Osmanlı ülkesi nakiplerinden Es-Seyid Hüseyin Mehmed oğlu Seyyid Mehmed olduğunu belirtiyor. Gani olan Allah'tır, denilerek metin bitiriliyor.
Yukarıdan beri, günümüz Türkçesi ile daha açık ve anlaşılır şekilde anlatmaya çalışılan secere, HIDIR ABDAL SULTAN'ın soy zinciri itibariyle On İki İmam'ın dördüncüsü imam Zeynel Abidin'e ulaştığını ortaya koyuyor. İmam Zeynel Abidin'de, Kerbela şehidi Hz. Hüseyin'in oğlu ve Hz. Ali ile Fatima anamızın torunlarından olup, dördüncü kuşakta Hz. Muhammed'e ulaşıyor.
Hıdır Abdal Sultan, yediyüz yıla yakın bir süreden beri Ocak Köyü’nde kurduğu tekkesinde yatmaktadır. Bu Secere, onun soyunun nerelere kadar uzadığını belirlemesi açısından büyük önem taşır.
Kaynak : Yazı Mehmet ŞİMŞEK; Hıdır Abdal Sultan Ocağı İstanbul 1991
Site fotoğrafları (Hasan oğlu) Mustafa GÜLER ve anonim
- Log in to post comments