Düzenlenen padişah fermanlarında Hıdır Abdal Sultan'ın kurduğu tekkenin, "zaviye" deyimi ile yazıldığını görüyoruz. Zaviye, kuruluş itibarıyla küçük tekke anlamındadır. Öte yandan, tekke ve zaviyelerin ayrı ayrı tanımları yapılsa bile, gördükleri görevler yönünden aralarında her hangi bir farkın olmadığı da bir gerçektir. Her ikisi de, Türklük ve İslamlığı yaymak amacını planlamışlardı.
Selçuklular ve Osmanlılar döneminde, özellikle "uçlar"ın kuvvet kazanıp Türk egemenliğinin yayılması için, Horasan'dan gelen kolonizatör dervişlere bedelsiz olarak boş araziler verilmişti. Kurdukları zaviyelere de bir takım muafiyetler ve haklar tanınmıştı.
Zaviyeler, genellikle devletin güçlenmesinde, Türklük ve İslamın yayılmasında hizmeti geçen dervişlere, babalara ve Alp Erenlere devlet topraklarından verilen yerlerde kurulurdu. Bu yerler çoğunlukla, şehir ve kasaba kenarları,terk edilmiş köyler, derbent (dar geçit) yerler veya devletin gerekli gördüğü yörelerdi.
"Zaviyedar" denilen zaviye sahibi, kendisine vakıf olarak verilen yeri, ekip biçer, elde ettiği geliri zaviyesine harcardı. Zaviyeye gelen her yolcu burada ağırlanır, yatacak yer bulurdu. Böylece, dervişlerin bulundukları yerleri şenlendirmeleri, köyler kurmaları, öte yandan gelip geçene "ayende ve revende'ye" hizmet verilmeleri ön görülmüştü. Buna karşılık, zaviyelere terk ve tahsis olunan arazilerden öşür ve avarız (vergi türleri) alınmazdı.
Yaşamını Türklük ve İslamlık uğruna adamış olan bu ulu dervişler zincirinin bir halkası da, HIDIR ABDAL SULTAN'dı. Kurduğu zaviyesi de kendi adı ile anılır. Yüzyıllar boyu hizmet veren zaviyesini, geniş bir görüş açısına sahip, yüksek bir tepe üzerinde, şimdiki Ocak Köyü'nde kurmuştu. HIDIR ABDAL ZAVİYE'si de, Selçuklu ve Osmanlı döneminde uygulanan vergi bağışıklığından yararlanmış, ayende ve revendeye (gelip geçene) yüzyıllar boyu kucak açmıştı. Çevreye ilk Türk olarak Hıdır Abdal Sultan'ın gelip zaviyesini kurduktan sonra, buralarda Bizans hakimiyetinin kalmamış olduğu ve çevrenin fethinin tamamlandığı anlaşılıyor.
O tarihlerde birbirine uzaklığı yaya yaklaşık altı saat süren zaviye ve tekkelerin bulunduğu yerlerde yolcular, yollarda kalmaz geldikleri tekke ve zaviyelerde yiyip içerler, ağırlanırlardı. Kapıları konuklarına açık olan zaviyeler, aynı zamanda edebiyat, tarih, musiki ocaklarıydı. Hayatın ızdırabını dindirmek ihtiyacını duyanlar, oralara koşar, tesellikar söz ve tarihi menkıbelerle yeniden canlanırlardı.
Hıdır Abdal Zaviyesi'nde yaşayan dervişler de, kendilerine verilen toprakları, işleyerek geçimlerini sağlamışlar, ayrıca elde ettikleri ürünlerle de gelip geçene hizmet vermişlerdi.
"Ey İman edenler!... kazandıklarınızı ve yerden çıkardığınız ürünlerin en helal ve iyisinden Allah yolunda harcayın..." Hayatını parazit olarak geçirmeyi düşünmeyen bu insanlar, kişisel emekleriyle elde ettikleri ürünleri, zaviyeye gelen konuklara ikram etmekle de, bu ilahi emrin gereğini yapmışlardı.
Tekke ve zaviyelerin, özellikle telkin ve irşad (uyarma) yoluyla ruh ve sinir hastalıklarını sağlığa kavuşturduklarını biliyoruz. Büyük Türk mücahidi ve hekimi Karaca Ahmed Sultan'ın kurduğu tekkeler bütün hastaların koştuğu birer sağlık ocağıydı. Hıdır Abdal Sultan, Karaca Ahmed'in oğluydu. Ruh ve sınır hastalarını tedavi etmek yöntemi Karaca Ahmed'den sonra oğullarına geçmiş ve Hıdır Abdal Sultan Zaviyesi'de, yıllar boyu ruh ve sinir hastalıklarına şifa dağıtan bir tedavi kurumu olarak tanınmıştı. Eskiler, Hıdır Abdal Zaviyesi deyiminden çok "Hıdır Abdal Ocağı" deyimi kullandıkları köye, hayvan sırtında bir çok akıl hastasının geldiğini, burada bir süre kaldıktan sonra sağlığına kavuşup köyüne gittiğini, ertesi yıllar ise adak kurbanlarıyla ziyaretlerini yenilediklerini anlatırlardı. Konu ile ilişkili olarak "Kendinden deliye Hıdır Abdal'lı neylesin" şeklinde söylenmiş bir de atasözü vardı.
Hıdır Abdal Zaviyesi, tarikat yönünden "Pirevi" diye bilinen Hacı Bektaş Veli Dergahı'na bağlıydı. Töre uyarınca, tüm ülkeye yayılan Bektaşi tekke ve zaviyelerinin post- nişinleri, Pirevinde oturan müşidden icazet alıp görev yapacakları yerlere giderlerdi. Hıdır Abdal Sultan'da aynı koşulları tamamladıktan sonra, köyüne gelip tekkesini kurmuştu.
Yeri gelmişken ilave edelim ki, Pir evi sayısı yüzleri bulan tekke ve zaviyeler dışında, dört büyük Dergah; (Asitane-i Bekta şiyan) vardı. Bu Dergahlar tarikatın halife makamı olarak bilinirlerdi.
1) Kerbela Dergahı (Irak’a)
2) Seyyid Ali Sultan" Kızıldeil" Dergahı (Rumeli, Dimetoka'da)
3) Abdal Musa Sultan Dergahı (Antalya, Elmalı,Tekke Köyünde)
4) Kaygusuz Abdal Dergahı (Mısır'da Kahire yakınlarında)
5) Şahkulu Sultan Dergahı (İstanbul, Merdiven Köyü'nde)
Tekke ve zaviyeler, tarikat yanlılarının Allah'a yakardıkları ibadet yerleriydi. Hıdır Abdal Zaviyesi'nde yapılan ibadetler de, benzeri tekkelerde olduğu gibi Pir Hacı Bektaş Veli'nin ilkeleri ışığında, tek yönlü yalanlardan, batıl inanışlarından arınmış gerçek anlamına ulaşmış bir görüş içinde sürdürülmüştü. Bu ibadetlerin özünü ise, Allah-Muhammed Ali ve Ehl-i Beyt sevgisi oluşturmuştu.
Varlığı padişah fermanlarıyla onaylanan Hıdır Abdal Sulan Zaviyesi, yüzyılların değişmeyen inanç ve görüşleri doğrultusunda yaklaşık 600 yılı aşkın bir süre parçasında ayakta kalabilmişti.
Öte yandan, eski dönemlerin geçerli olan görüş ve düşüncelerinin, zamanın akışı içinde, geçerliliğini yitirdiği de bir gerçekti. Toplumun, Çağdaş uygarlık düzeyine erişmesini amaçlayan bir döneme girilmişti. Tekke ve zaviyeleri yasaklayan kanun da bunun için hazırlanmıştı.
İlgili Yasa 30.11.1925 tarihinde yürürlüğe girince, faaliyetleri çoktan bitmiş olan tekke ve zaviyeler gibi, Hıdır Abdal Sultan Zaviyesi'de, tarih sahnesinden silindi. Ancak, daha sonrasında ise HIDIR ABDAL SULTAN TÜRBEsi halkın ziyaretine açıldı.
Kaynak : Yazı Mehmet ŞİMŞEK; Hıdır Abdal Sultan Ocağı İstanbul 1991
Site fotoğrafları (Hasan oğlu) Mustafa GÜLER ve anonim
- Log in to post comments