Ön bölümde mescidin, arka bölümde ise Hıdır Abdal Sultan'ın üzeri sanduka ile örtülü kabrinin bulunduğu yaklaşık kırk metrekarelik alanda kuruludur. Yapıya tümüyle taş işçiliği hakimdir. Türbe'nin ilk olarak hangi tarihte ve kimin tarafından yaptırıldığını belirleyen bir taşın veya başka bir belgenin olmayışı, gerçekten üzücüdür. Bununla birlikte, zamanımıza kadar sapa sağlam olarak gelen kemerli ve kubbeli bölümlerin, yüzyıllar önce temellerinin atılmış olduğuda bir gerçektir. İçten dört kemerli bir kubbe ve sekizgen bir gövde üzerinde yapılmıştır. Görünüşü Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin izlerini yansıtır. Bu niteliği nedeniyle, ilk türbe binasının yaklaşık beş altı yüzyıl önce yapıldığı akla gelebilir. En yüksek noktasında Arapça "Allah" yazılı bir "alem"i bulunan sekiz köşeli kubbenin karekteristik özelliği de, parke biçiminde kesilmiş taşlarla işlenmiş olmasıdır. Türbenin kubbe bölümleri dışındaki üst damına, rutubetin ve su sızıntılarının yapacağı tahribatı önlemek için 1986 yılında kurşun levhalar kaplandı.
Hıdır Abdal Sultan Türbesi'ne, kemerli ve kenarlarını taş sütunların çevrelediği kapıdan girilir. Dar ve uzunca bir koridorun sol tarafında, arzu eden ziyaretçilerin namaz kılmaları ve ibadetleri için ayrılan mescid, halılarla döşelidir. Mescidle, Türbe, ziyaretçinin bu kubbe altında yatan kişiye duyduğu saygının simgesi olarak, eğilip gireceği kadar küçük bir kapı ve üst kısım açık ahşap bir bölümle ayrılmıştır. Hıdır Abdal'ın kabri, bu kapıdan girilen kemerli ve kubbeli geniş bölümdedir. Soldaki küçük pencere, yeşil puşidelerle örtülü ve üzerinde büyük zikir tesbihleri bulunan görkemli sandukasını aydınlatır. Yayılan loş ışıklar, ortalığa uhrevi bir hava yansıtır. Türbe zemini halılarla kaplıdır. Duvarlarında yazılı tabakalar, levhalar vardır. Kubbesinde asılı Mustafa Gürer'in armağan ettiği kristal avize, türbenin değerli eşyaları arasındadır.
1985 yılında İstanbul'dan köylerini ziyarete gelen, içlerinde tezyinat ustalarının da bulunduğu bir grup genç, türbenin güzelleştirilmesinde elbirliği ettiler.
Mübeccel Erturan'ın önderliğinde günlerce çalışan usta eller, yılların izlerini taşıyan çizdikleri tezyini desenleri, türbe duvarlarına yansıttılar. Böylece bu evliya mabedi, daha engin bir güzelliğe kavuştu.
Türbe temellerinin çok eski yıllarda atılmış olduğunu söylemiştik. İlk taslağı, Hıdır Abdal'ın vefatından sonra dört kemer üzerinde kubbesi ile yapıldığı, daha sonraki yıllarda ise öndeki mescid bölümünün yapıya eklendiği anlaşılmaktadır. Halen yapı üzerinde görülen ve geçmiş dönemleri geleceğe bağlayan üç adet anıt (kitabe) taşının değerlendirilmesi bize türbe binasının tarihi seyri hakkında şu bilgileri vermektedir.
a) Secere anıttaşı (kitabe): Hıdır Abdal Sultan'ın soy zincirini belirleyen bu taş, türbe duvarının yüksek bir yerine yerleştirilmiştir. Metni Arapça harflerle yazılmıştır. Hicri 675 tarihini taşır. En önemli temel belge olan bu taşın içerdiği bilgilere kitabın Hıdır Abdal'ın seceresi bölümünde değinilmiştir.
b) Birinci onarımı belgeleyen anıttaşı: Şecere taşının bulunduğu yan duvarda görülen tarihi değeri haiz anıttaşında:
"Maşallah.
Sebeb-i tamir bina el-fakir Es-Seyid Ali Efendi
Sene: 1295 Recep 8"
bilgileri okunur. Bu bilgilerden türbe binasının, Hıdır Abdal soyundan olduğu (seyyid) sözcüğünden anlaşılan Ali Efendi adında bir kişi tarafından 1295 (1879) yılında, Arabi ayların yedincisi Recep ayında onarılmış olduğunu öğreniyoruz.
c) İkinci onarımı belgeleyen anıttaşı: Yapı, Ali Efendi'nin 1879 da yaptırdığı onarım sayesinde uzun süre ayakta durabilmiş ve hiçbir onarım görmeden 1958 yılına kadar gelmişti. Ancak birinci onarımdan o tarihe kadar geçen seksen yıl içinde bir hayli yıpranmış, özellikle 1939 Erzincan depremi nedeni ile duvarlarında ve kubbe bölümünde çatlamalar oluşmuştu.
Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasını öngören yasanın yürürlüğe girmesinden sonra ise, tamamen kaderi ile baş başa bırakılmıştı. Daha sonraki yıllarda tarihi değeri haiz bu tür binaların yaşatılması gereğine inanan yetkililer, ayrıca bu yerlerin halkın ziyaretine açılmasında bir sakınca olmadığını kabul ve karara bağladılar. Bu uygulama ile Hıdır Abdal Türbesi'nde yapılacak onarım işine kolaylık sağlanmış oluyordu. Ancak, parasal kaynak yetersizliği, uzayan yıllar boyunca işi geciktiriyordu. Öte yandan Vakıflar idaresi de, bir vakıf eser olan Türbenin onarılması hususunda bir girişimde bulunmamıştı.
Türbenin giriş kapısı üstünde ikinci onarımı belgeleyen mermer anıttaşın da ise şunları okuyoruz:
·Bismillahirrahmanirrahim
Harap durumda iken Hızır Abdal türrbesi
Yeniden inşa eyledi Rıza Şimşek ve ailesi
Her gelen ziyaretçi kılsın ona inkiyaı
Yükselsin kubbesinden bin bir Fatiha sesi
İnşa tarihi: 30 Eylül 1958
Bu bilgilerden anlaşıldığı üzere, türbenin ikinci onarımını anıttaşında ismi geçen rahmetli Ali Rıza Şimşek, hiç bir yerden mali yardım görmeden kendi olanaklarıyla yaptırmıştı. Onarım işine, Vakıflar Genel Müdürlüğünden gerekli izin alındıktan sonra başlandı.
Sekiz köşeli kubbe bölümü ile kemerleri, dış duvarlar tamamen sökülerek, önceden numaralanmış taşlarla kemerler örülüp, türbe beton harç kullanılarak yeniden yapıldı.
O tarihlerde Ali Rıza Şimşek rahatsız olduğundan, işlerin sevk ve idaresini oğlu Aşır Şimşek yerine getirdi. Nisan 1958 de başlayan onarım işi, aynı yılın Eylül'ünde bitirilmiş ve yapı, harabeye yüz tutmuş eski durumdan kurtarılarak bugünkü görünümüne kavuşmuştur.
- Log in to post comments