Hıdır Abdal Ocağı'na adak olarak gelen kurbanların kesilip dağıtıldığı bölümler, Türbe'nin güney kesimine düşer. Bu bölüm, yaşlı dut ağaçlarının gölgelediği zemin beton kaplı geniş bir alan ile, kesilen kurbanların parçalara ayrılıp, dağıtıldığı küçük üzeri kapalı bir mekandan oluşur.
Bilindiği gibi, kurban adamak geleneğinin, çok eski bir geçmişi vardi. Bu geleneği Hz. İbrahim'in, oğlu İsmail için adadığı kurbana bağlayanlar çoğunluktadır. Kişi bir dileğinin yerine gelmesine yardımı olsun diye kutsal saydığı bir kişinin ruhu adına kurban kesme, mum yakma gibi eylemlere niyet eder. Bu düşüncesini, zamanı gelince adadığı kurbanını kesme veya mum yakma şartıyla yerine getirir. Böylece iç huzuruna kavuşur, manevi bir borçtan kurtulmuş olmanın ferahlığını duyar içinde... Hıdır Abdal Sultan Ocağı'na da, her yıl bu tür yüzlece kurbanın kanı akar.
Kurban köy halkına çiğ olarak, ya da pişirilerek dağıtılır. Bu tercih kurban sahibine aittir. Pişirilerek dağıtım, çoğunlukla bulgurla karışık etli pilav şeklinde olur. Şayet dağıtım çiğ olarak yapılacaksa, derisi ve iç organları temizlenmiş gövdeyi, iki kişi tutarak dağıtım odasına alır. Gövde, önceden yapılan bir liste uyarınca köyde kaç hane varsa o kadar parçaya ayrılır. Dağıtım odasına görevlilerden başkası giremez. Lokmalarını almaya gelenler dışarıda beklerler. Dağıtım işi, ad okunarak küçük pencereden uzatılan kurban paylarının verilmesiyle yerine getirilir. Adı okunanlardan orada bulunmayanların payları da, kendilerine verilmek üzere, bulunan yakın komşuları ile yollanır.
Kurbanların kesilip dağıtıldığı bölümü, koyu gölgeleriyle yaşları yüzyılların ötesine giden iki dut ağacı süsler. "Akdut ve Hurma" olarak adlandırılan bu ağaçların kökleri, bugüne kadar kim bilir kaç kurbanın kanıyla sulanmıştır. Hesabını kimse bilemez.
- Log in to post comments