ŞÖMİNE VE ÇORBALIK

Yemek pişirme yerleri veya çorbalık, daha çağdaş bir deyimle şömine bölümü de, konukevi ile birlikte 1980 yılında yapıldı ve hizmete girdi. Eskisinden farklı olarak daha geniş ve kullanışlı ve modern şekle getirildi. Cephe duvarları kırmızı tuğladan örüldü. Çatıda yükselen bacası da, süslü parke taşlarla kaplandı. Ayrıca burada pişirilen yemeklerin Hak katında kabul olması yolunda, Kütahya çinisi üzerine işlenmiş bir "Besmele-i Şerjf, rahmetli Sadık Yetiş'in anısı olarak, şöminenin cephesine konuldu."

Yeni Konukevi Türbeye yakışır bir görünümde, 1980'den bu yana hizmet veriyor.

Gerektiği zamanlarda üç kazanın konulduğu şöminenin ön kısmı, büyük bir meydanlıktır. Bu meydanı yüzyılların anasını kamburlaşmış gövdesinde saklayan, tarihi Karadut süsler.

Şöminenin, adak kurbanlarının kesip pişirildiği aylarda bacasından duman hiç eksik olmaz. Bunun dışında onun bacası, gerektiği zamanlarda köyde toplu olarak yenen yemekler içinde tüter.

Ayrıca şömine, Muharrem ayında “Aşure çorbası"nın pişirilip, dağıtıldığı bir bölüm olarak da görev yapar. Yıkılan eski pişirme yerine çorbalık denilmesi de, Aşure çorbasının burada hazırlanmasından ileri gelir. Bu itibarla, eskinin bir alışkanlığı olarak, bugünkü şömine bölümüne çorbalık deyimi de kullanılır. Burada yeri gelmişken aşure ile ilgili bilgilere de yer verelim.

Aşura veya Aşure, Hicri yılın ilk ay, olan Muharrem’in onuncu gününe verilen addır. O gün kuru veya yaş meyvelerle hububattan yapılan tatlı çorbaya da aynı ismi verilir.

Şömine bacasının üstten görünüşü

“Aşura günü"nün İslam inancında saygı değer bir yeri vardır. Adem Peygamberin tövbesi o gün kabul edilmiştir. Hz. Nuh'un gemisi o gün kurtulmuştur. İbrahim Peygamber o gün ateşten arınmış, İsmail, Allah'ın gönderdiği bir koç karşılığında kurbanı olmaktan o gün kurtulmuştur. Bütün bunların ötesinde, sevgili Peygamberimizin torunu Hz.  Hüseyin'de yine aşure günü şehit edilmişti.

Bu nedenle Aşure günü, adı geçen peygamberlerin kurtuluşları için bir  bayram günü olarak kutlansa bile, Hz. Hüseyin'i sevenler için en büyük matem ve yas günü olarak kabul edilir. Muharrem'in birinden onuncu gününe kadar geçen matemli günlerde fazla su içilmez, her türlü sevinç ve eğlenceden kaçınılır. Kerbela şehidleri anılır, mersiyeler okunur. Büyük şair Fuzuli ne güzel söyler:

Mah-ı muharrem oldu meserret haramdır

Matem bugün şeriata bir ihtiramdır

Şad olmasın bu vakıadan şad olan gönül

Bir dem bela vu gusseden azad olan gönül.

Öte yandan, Muharrem ayında özellikle Aşure günü tutulan orucun insana büyük sevap kazandıracağı inancı yaygındır. "Aşure Orucu"nun geçmişi de çok eskilere dayanır. Bütün peygamberler arasında ortak bir ibadet olan Aşure orucunun fazileti ve sevabı hakkında Hz. Peygamber: "Aşure, bütün peygamberlerin oruç tuttuğu bir gündür, isterseniz siz de o gün oruç tutunuz.." buyurmuştur.

Aşure pişirip dağıtmak da, Nuh Peygamber döneminden beri süre gelen bir gelenektir. Hıdır Abdal Sultan Ocağı'da, çok eski yıllardan bu yana aşure'nin pişirilip dağıtıldığı bir yer olarak bilinir. Bu gelenek her yıl Muharrem'in onuna kadar tutulan orucun bitmesinden sonra yerine getirilir. Aşure, Hz. Hüseyin ve öteki Kerbela şehitlerinin ruhları için pişirilip dağıtılır. Her yıl tekrarlanan bu geleneksel aşın, Oniki imam aşkına oniki türlü yiyecekten yapılmasına özen gösterilir.

Aşure için gereken malzemeye, köylülerin hepsi de, "bu çorba da benim de bir tuzum bulunsun" inancı içinde, yiyecek veya nakit vererek katılırlar. Aşure, iki kulplu kalaylanmış büyük kazanlarda pişirilir.

Bu mübarek aşın, kazan dibine yanmaması için durmadan karıştırılması gerektiğinden, yanan ateşin karşısında bu göreve aday birçok insan sıra bekler. Zira uzun tahta kevgirlerle, kaynayan aşurenin karıştırılması da, tutulan Aşure orucu kadar sevap sayılır.

Yanan ateşin sıcaklığı ile bütün bir gece kaynayan aşure kazanları, tanyeri ağarırken kulplarına takılan sırıkların yardımıyla ateşten alınarak yere indirilir. Soğumaya ve dinlenmeye bırakılır. Bu arada aşureye eşlik edecek olan etli pilav kazanı da, ocaktan alınarak aşure kazanlarının yanında yerini alır. Öğlen vakti yaklaşmak üzeredir. Köyün yaşlı kişilerinden biri kazanların başında el açıp dua eder, Kerbela şehitleri anılır. Dua edilmeden Aşure dağıtılamaz.

Bundan sonra sıra, etrafa buram buram kokuları yayılan aşure ve etli pilavın dağıtılmasına gelir. Önce, misafirhane önünde hazırlanan masalarda konuklar ağırlanır. Tabaklara konan pilav ve aşure yanında ayrıca bir gün evvel pişirilmiş yufka ekmeği ikram edilir. Bir taraftan da, ellerinde kapları ile bekleyenlere aşure ve pilav dağıtımı başlar.

Kısa sürede kazanlar boşalır. Şimdi, dolu kaplarıyla evlerine dönenlerin iç dünyalarını, bugünleri daha sonraki yıllar içinde birlikte yaşayabilmek duygusu kaplar. Aşure gününde köy, başka yerlerden gelen konukların katılmasıyla, en kalabalık günlerinden birini yaşar, Yürekler aşure kazanlarının kaynadığı şöminenin önünde atar.

Etiketler