DİĞER BÖLÜMLER

Türbe binasının güney yönünde duvara bitişik çok eski görünümlü bir mezar vardır. Bu mezarın kime ait olduğu hakkında kesin bir bilgimiz yoktur. Ayak ucundaki taşta güneş işareti bulunan bu kabrin, Hıdır Abdal'ın yakınlarından birine veya vasiyeti üzerine buraya gömülen başka bir kişiye ait olduğu tahmin edilmektedir. Mezarı çeviren demir parmaklıkları Mehmet  Erkul yaptırmıştır.

Mezarın bulunduğu yerden ayrı bir sekiye çıkılır. Kurbanların kesilip dağıtıldığı yerden yüksek bir duvarla ayrılan bu bölüm, yaşlı dut ağaçlarının yanında, henüz gelişme çağındaki çam fidanlarından oluşan yeşil bir bahçedir.

Köyün bulunduğu iklim koşullarında çam ağacı yetişir mi, yetişmez mi? Denemesini ilk önce Aşır Şimşek yaptı. İstanbul'dan getirdiği bir çam fidanını bu bahçeye dikti. Mart 1965 yılında dikilen fidan, günümüzde boyu yaklaşık beş metreyi aşan görkemli görünümü ile türbe bahçesine ayrı bir güzellik kazandırdı. Onun çocukları olarak çevresinde kümelenmiş henüz gelişme dönemindeki çamlar ise, daha sonraki yıllar içinde dikildi. Şimdi yine türbe binasına doğru yürüyüp, giriş kapısına yakın "hacet penceresi" önünde duralım . Türbenin mescid bölümü, bu pencere ile aydınlanır. Türbe kapısının açık olmadığı saatlerde, ziyaretçilerin önünde el açarak dua ettikleri hacet penceresinde, artık mum yakılmadığının izlerini görüyoruz. Elektriğin, köyü nura kavuşturmasından sonra, pencere de mum yakma geleneği unutulmuş... Pencerede biriken mum kokuları da anılarda kalmış.

Biraz ileriye doğru yürüdüğümüzde, ulu bir ağacın gövdesine yerleştirilmiş, “Tarihi Karadut, Hıdır Abdal’ın diktiği söylenir” sözlerinin yazıldığı beton bir levha gözlerimize takılır.

Karadut

Bedeninde yer yer delikler açılmış, derin bir kovuk haline dönüşmüş olan Karadut'u, Hıdır Abdal'ın köyü kurduğu yıllarda diktiğini kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerden öğreniyoruz. Böyle olunca "Karadut" yüzyıllara uzanan anılarıyla ulu bir ağaç olarak kabul edilir. Haziran ortalarından, ağustos sonlarına kadar her sene dallarından siyah meyveleri eksik olmaz. Hıdır Abdal'ın bir yadigarı olarak bilinir. Karadut'un köyün kültüründeki başka bir yeri de, bugünkü  kesim ve dağıtım yerleri yapılmadan önce, kurbanların bu ağacın olduğu yerde kesilip dağıtılmasıdır.

Yaşlanmış  gövdesine asılmış Kurban butlarının adedini kimse bilemez. Konukevi binasının inşa edildiği yılda yapılan bir budama, onu bugün gövdesinde taşıdığı genç dallara kavuşturdu. Ayrıca bedenine verilen beton payanda ise, daha birkaç kuşak ayakta kalabilmesini sağlayan yararlı bir destek oldu.

Karadut'un bulunduğu yerden, kurbanların kesilip dağıtıldığı yere kadar uzanan alan, çok eski yıllardan beri toprak bir zeminden oluşurdu. Cemal Errman 1975 yılında beton plakalar döktürerek, bugünkü modern görünümüne kavuşturdu.

Karadut'un bulunduğu yerden başlayıp, kurban kesim bölümüne kadar uzanan ön duvarın üzerindeki demir parmaklıklar ise, Ali Özdemir Usta'nın armağanıdır. Duvar üstlerini baştan başa bir gerdanlık gibi süsleyen bu parmaklıklar İstanbul'da yapmış, getirmiş... Üzerindeki mumlukları ile yerlerine kendisi monte etmiştir.

Şu gerçeği de belirtmeden geçmeyelim. Yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız Hıdıir Abdal Sultan Türbesi ve onu tamalayan hizmet birimlerinin temelinde, her Ocaklının emeği ve harcı vardır. Kültür değerlerimizin ayakta kalıp, gelecek kuşaklara aktarabilmeleri ancak onların destek ve çabalarıyla mümkün olabilmektedir. Büyük maddi olanaklarıyla iz bırakan hayır sahipleri dışındaki kişiler de, karınca kararınca bu değerlerimize birşeyler katmışlardır.

Türbe binası .198 yılında yapılan onarımdan önceki haliyle görünüyor

Türbe binası

1958 yılında yapılan onarımdan önceki hali

Etiketler